Translate

30 Ocak 2015 Cuma

                                       LEYL-İ NURİN Bölüm5
                         


 Sana bunu yapanlara lanet olsun cehennemlerde yansınlar diyecek oldum ,susturdu beni sözlerimi tamamlamadan.Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı:

-Gönül ister kimse yanmasın nâr da ,kimseye lanet de olmasın,değilmiki herşey yaradandan ibaret ,ondan gayrisi bir ol emri hükmünde ,değilmiki bu bir rüya herşey sebeplerden ihtiva.
 İçimdeki öfkenin nârı dinmeyince üstelemeye devam ettim.
- İyide kendileri seçmedilermi bu yolu elleriyle harlamadılarmı ateşlerini?
 Elindeki tesbihi ahenkle çekmeye devam ederken rahledeki Furkan ı işaret etti :
- Bilmiyorlar ,görmüyorlar o kadar derin bir uykuya yatırmışlar ki kendilerini onları yaradan sevgiliyi ,ona kal-u bela da verdikleri sözü unutmuşlar.
 Yavaşça doğruldu yerinden ,bana dönüp:
- Haydi çay içelim hem çarşımızı görmüş olursun.
İhtiyarın koluna girdim, beraberce ağır adımlarla caminin çıkışına ilerlerken adımlarının rüzgar gibi hafif olduğunu hissettim.Sanki kolumda bir insan değilde, sakin kendi halinde esen ferah bir meltem var gibiydi. Fısıldar gibi çok uzaklardan
 gelen bir sesle anlatmaya devam etti:

- İnsan acı çektikçe ateşi harlanır ,öylebir an gelirki alevler gözüne iner ,dünya ya cehennemden bakmaya başlarsın.Herşeyden nefret etmeye döner özün,nefret ettikçe ateşin dahada harlanır.Ta ki o an gelene kadar,ateşin nârı
seni çeliğe döndürecek kadar olunca anlarsın neden yandığını.Bir bakarsın geriye sebepler seni dövdükçe alevlenmişsin ,alevlendikçe demir gibi genişlemiş sabrın.
O anda iki seçenek verir kader sana ,ya su olur kendi nefsini boğarak topraktan nâra ,nârdan nura geçersin,özün de yele döner ardından bir ferahlık bırakıp sevgiliye geri dönersin.Yada çelik olup öfken ile iki tarafıda keskin bir kılıca dönersin.Bir yüzün cana kıyar diğer yüzün kıydığın canlardan sana yara açar.Nârın bitmez yandıkça yanar,sen bitene kadar.

 Bu sözlerden sonra anladımki bu ihtiyar  gönül erlerinden  ona hiçbirşey gizli değil.Görmek için göze ihtiyacı yok ,hali bu cahilin bildiği halden değil.
Camiden çıkınca öğlen güneşinin sıcağında pazar yerine doğru yürümeye başladık.
Hoş bir kahve kokusu rengarenk meyveler bağıran ,konuşan koşturan, bir kalabalık.Dünya nın ufak bir kopyası sanki bu pazar yeri diye içimden geçirdim.

Amca bir an durakladı,bana ilerideki meyve tezgahını gösterip:
- Oraya gidelim orda bizim için cevaplar vardır belki dedi ve devam etti.
- İnsanlara ormanın tamamına bakar gibi bakarsan cevabı bulamazsın.Değilmiki onlar yaradanın kulları değilmiki o mevla hiçbirşeyi israf etmez, alem içinde alemler yaratır yine zerre miktarınca birşey ziyan olmaz ,ondan ayrıda kalmaz.O halde herbir  insana bir ağaç gözüyle bak.Bak gör ne ziynetler işlenmiş yapraklarına her biri farklı hazine.Değilmiki o nihayetsiz cömert,sen hakkıyla bakınca senide bu hazineden 
mahrum etmez.

Meyve tezgahına varınca ona hürmetle bakan pazarcıya birşeyler söyleyip tezgahtan yemyeşil bir portakal aldı.Portakalı bana uzattıktan sonra devam etti:

- Aradığın cevaplar arayarak bulunmaz ama bulan bahtiyarlarda arayanların arasından 
çıkar.Sen bu meyve gibisin şimdi.Rengin yeşil çünkü hamsın,tadın ekşi çünkü olmadan 
olmuşların,sabıra erenlerin cevaplarını ararsın.Cevaplar sana altın tepside sunulmaz
çünkü arayan her insanın cevabı kendine hastır birbaşkasınınkine uymaz.Bu halin ne 
sana yarar ömründen ekşiden başka bir tat alasın ,nede seni portakal zannedene yarar
senden ferahlık alsın.Ama sabır etmek gerek portakalın kaderi portakal olmaktır elmaya 
dönmez.Beni bu kadar yakından tanımasının verdiği tedirginlikle sanki ruhumu okuyan bu ihtiyara ,utanarak  sordum.
- Ne yapabilirim peki olmak için?
 Hafif bir gülümseme ile portakalı tezgaha koyup ileride asmaların kapladığı kahvehaneyi
işaret etti.

- Oraya bir gidelim oradada cevaplar vardır belki.
 Pazar yerinden dar bir sokağa saptık.Yine osmanlı izlerini taşıyan tarihi evlerin arasından geçerek yorgun yüzlü insanların ufak taburelere oturduğu kahvehaneye vardık.Hafif bir hanımeli kokusu alınca aklıma köyüm geldi.İlkbaharda ne güzel açardı hanımelleri ,adları gibi bembeyaz hoş kokulu çiçeklerle.Kokuyu derin derin içime çekerken nane rayihalı çaylar geldi.

 Amca çayında bir yudum aldıktan sonra cebinden çıkardığı mendille terini silerek çiçekleri işaret etti.

- Aynı toprağa farklı tohumları ekersin biri çiçek olur ,diğeri meyve birbaşkası sebze,ne toprak bilir bağrına gizlenenin ne olacağını nede tohum bilir kabuğunu yardığında ne çıkacağını.Sadece sessizce sabrederler,tevekkül edip beklerler bahar güneşinin çıkmasını.Bu çiçeği bende severim canlandırır ruhumu.Ama bilirmisin bu çiçeğin bizim buradaki hikayesini ?

 Her kelimede biraz daha artan şaşkınlıkla soran gözlerle amcaya baktım.

- Bahar geldiğinde her tohum uykusundan uyandırılır kıyamette toza karışmış kemiklerin ahirete uyandırılacağı gibi.Kimisi kabirlerinden yorgun gözlerle yeşilleniverirler bu yeni dünyaya.Kimisi o kadar yorgundur ki beklemekten,açamadan çürüyüp toprak olarak özlerine dönerler.

   Filizlenen bahtiyarlar güneşi gördükçe aşk ile ona varmaya nâr-ı aşk ile yanmaya çalışırlar.Uzadıkça boyları şekilden şekile sokar aşk onları.Özlerindeki sevgi hoş kokular yayar alemlere.Koku arıları çeker,sabah ezanında gökten saf saf inen melekler gibi konarlar çiçeklerin üzerlerine.Doya doya çekerler içlerine saf aşkın balını.Bal ile beraber hanım çiçeğin tozunu bilgisinide yanlarında taşırlar bey çiçeğe.Böylece hanımeli değer bey çiçeğin kalbine.Yolculukları sona erdiğinde elele yürürler ehad ve samed olan ebediyete.

  Çayından bir yudum daha aldıktan sonra titreyen uzakları özleyen bir ses ile devam etti.

- İşte olmak buradan geçer.Ne olacağına karar vermeye çalışırsan cüzi aklın seni toprağın 
mahzenlerinde kaybeder kabuğunu yaramadan çürür gidersin.Ama tevekkül ve sabır ile neye döndürüleceğini beklersen ve olana rıza gösterip elinden gelenin en hoşunu yaparsan güneşi  görmeye hak kazanırsın.Burda bitmez tabi uzun ve çileli bir yoldur hakka varmak.Sen şimdi kabuğunu yardın ama aklının yarısı hala toprağın altında.Onu ordan almaya çalışma bırak o seni takip etsin.Sen aşkı bulup güneşe varmaya çalış.Çalışki aklın kalbine yetişsin özün bal yapmaya başlasın.

    Amca sözlerini bitirdikten sonra yorgun gözlerle bana bakıp.

- Bugünlük bu kadar yeter.Şimdi yorgun canımızı dinlendirmemiz gerek.Sen işine git.
Yarın İnşallah tekrar gelirsin.

Hürmetle ellerinden öpüp ihtiyarı o çardağın altında bırakarak gemiye döndüm.

  Ertesi gün işlerden fırsat bulunca amcayı tekrar ziyaret etmek istedim.Limanda çalışan işçilerden biri bisikletini bana kiralayınca uzun zamandır hissetmediğim çocukça bir sevinçle yola çıktım.Baharın getirdiği lezzetli kokuları içime çekerken gözlerim kızıl bir gül gibi şehrin üzerinde batmakta olan güneşe takıldı.İnsanlara baktım biran,yorgun ruhlarla evlerine dönen insanlar.Hayatın keşmekeşi  ne garip ,belkide hiçbiri farkında değil bu güzelliği sayılı defa görebileceklerinden.Öyle ya birgün sona erecek bu nazlı hayatın karmaşası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder