Translate

29 Ocak 2015 Perşembe




                                              LEYL-İ NURİN Bölüm-4 
                       

-Biraz ondan biraz bundan hacı amca ! Bana Cuma nın sırrını anlat can kulağı ile dinleyeceğim seni emin ol !
Düşünmeden söylediğim bu sözler ihtiyarın yüzünü aniden bana dönmesine sebep olmuştu.Onu şaşırtmıştım bu sözlerin benden gelmesini beklemiyor gibiydi.Bir süre beni dikkatle süzdükten sonra başını öne eğip derin düşüncelere daldı.Nice sonra ben sıkıntıdan telefonumla oynarken aramıza geri döndü.

-Ağır bir sırrın hadimliğine talip edildin evladım ! Bunu sana anlatmaya ne benim nede başka bir ademoğlunun ömrü yetmez.Yaşayacak göreceksin bu sırrı…
Başını öne eğdi ,kederli bir sesle sırrın mahiyetini açıklamaya çalıştı.Kullandığı kelimeleri özenle seçerken çok ağır bir görevi yüklenmiş insanların hali vardı üzerinde.
-Bu sır kıskançtır çokluk kabul etmez bilesin… Özünde tevhid vardır.Yavaş yavaş canının yarısını alacak senden.Şu fani Dünya da benim dediğin ne varsa geçmişin karanlıklarına karışacak !Günü gelip hazır olduğunda emanetin tamamını sır için feda edeceksin..
Sustu boğazı düğümlenmişti.Artık kelimeler zorlukla aldığı nefeslerin arasından güç bela seçiliyordu.
-Sır sen olacaksın..Bende senin ateşinde yanacağım..Takdir-i ilahi başımız üzerine..
Çok ağır bir iş ettin evladım..Keşke..Keşke..o bakkal dükkanında.. Kalsaydın..
Ama istidadın var..Takdir-i ilahi başımız üzerine…
Ümmet tekrar bir oluncaya kadar ..
 Ben..Ben..Ben cehenneme razıyım..
İhtiyarın içeri çökmüş gözkapaklarından yaşlar geliyordu.Onu bu kadar üzecek ne söyledim ne yaptım en ufak bir fikrim dahi yoktu.Sadece saçma bir soru sormuştu bana,bende aynı umursamazlıkla cevap vermiştim herşey bundan ibaretti.Bu kadar darlanıp kendini neden harap etmiştiki ? 
 Derviş cübbesinin koluyla yanağına süzülen yaşları sildi başındaki tülbenti sakince çıkardı.Titreyen sesiyle beni yanına çağırdı.
-Birgün anlayacaksın burada olanları…Zamanı geldiğinde herşeyi anlayacaksın.Ama bugün değil burada değil..
Seni buraya gönderen her işinde sonsuz Hikmet olan Subhanallah tır bilirim..Ama çok ağır benim için bile çok ağır..
Yanıma diz çök şimdi ! Sana çok istediğin Cuma yı vereceğim.
Bu garip yerden olabildiğince çabuk çıkıp gitmek istiyordum.İhtiyarın harap hali benide üzmüştü.Ne isterse yapıp onu daha fazla sıkmadan işimin başına dönmek istiyordum.Sakince dizlerimin üzerine çöküp ihtiyar dervişin yanına oturdum.Kutudaki toza batırdığı parmağını bana doğru uzattı ve mırıldanarak birçeşit dua okumaya başladı.Okuması bittiğinde parmağındaki tozu üzerime üfledi.Bu garip hareketleri büyük bir şaşkınlıkla izliyordum.Ne üfledi üzerime diye merak ederken önce görüşüm bulanıklaştı.Paniğe kapılmıştım ilk düşündüğüm beni zehirlediği olmuştu.Zihnimde tekrar edip duruyordum “Neden güvendim ki bu kaçık ihtiyara.. neden?”.Artık çevremde olup bitenleri seçemiyordum yegane duyabildiğim dehşetli bir uğultunun beynimi matkap gibi delen tekrarlarıydı.Bir zaman sonra uğultularda azalmış bedenimin tüy gibi hafifleyen ağırlığı dahi hissedilmez olmuştu.Yerimden kalkıp bu lanetli yerden kaçıp gitmek istiyordum.Büyük bir güç sarfedip kapıya doğru koşmaya başladım.Ama bu işte bir gariplik vardı yürümekten çok havada süzülür gibiydim.Dehşetle ardıma baktığımda bedenimin zeminde diz çökmüş halini gördüm.Başım önüme düşmüş kollarım hissiz bir şekilde titriyordu.Gördüğüm manzara  bende tek düşünceye sebep olmuştu “Öldürdüler beni,hemde hiç acımadan kıydılar bana”,Ah Kaptan baba ne olaydıda sözünü dinleyeydim ! Ah Akılsız başım ! 
Merdivenlerden aşağı çok kıymetli bir şeyi düşürdüğünü hayal et nasılda için burulur Artık çok geçtir düşen şeyi tutup geri getirmek, ama saniyeler içinde bunu düşünemez umutsuzca ellerini kaldırır kaybını tutup geri getirmeye çalışırsın.Panik ve korkuyla bedenime doğru süzüldüm.Boş bir çuval gibi sallanan bedenime ulaşabilirsem içine girer geri dönebilirdim belki.Son gayretim gerçekten beni bedenimin yanına kadar ulaştırmıştı.Heyecan ve umutla ellerimi bedenmin içine soktum.Hissettiğim belli, belirsiz sıcaklık ve boşlukta kaybolan ellerim bütün umutları öldürmüştü.Yokluğun duvarları arasında yitip gidecekken o sesi duydum.Ya da duyduğumu hayal ettim.Kulaklarınız olmadan sesleri nasıl duyabilirsinizki ?
-Orada duran sadece üzücü anılar bırak onları peşinden gelmesinler.
Arkama döndüğümde ihtiyarın silüetini tekrar gördüm.Benim gibi boşlukta sallanan bir hayaldi ama çevresi masmavi güçlü bir ışıkla parlıyordu.Neden beni öldürdüğünü sormak için ağzımı açtım ani bir hareketle beni durdurdu.
-Burası kulakların ağızların unutulduğu yerdir.Artık ne seslere nede gözlere ihtiyacın var hepsi yerde yatan hayalin derinliklerinde kaldı.
Aklımdan ne geçirirsem hala var olduğunu zannettiğim dudaklarım harekete geçmeden önce boşlukta defalarca yankılanıyordu.
-Sen ne şerefsiz pis bir adammışsın…adammışsın…adammışsın lan ! Neden kıydın canıma it ! Ne yaptım ben sana ?
Benim aksime ihtiyarın silüetinden çıt çıkmıyordu ya hiçbirşey düşünmüyordu yada kendini çok iyi kontrol ediyordu.
Şefkatli bir hissin sarmaladığı düşünce benliğimde yankılandı.
-Ölüm bu kadar kolay ve ferah olsaydı yine bana kızarmıydın evladım ? Eğer burası ölümse ne getirdin yanında ? Sadece öfke ve küfürlermi  ?
Hani karşınızdaki insanın doğruyu söylediğini nasıl olduğunu bilmeden hissedersiniz ya bu garip yerdede işler böyle yürüyordu.Burada hisler düşünceler saklı oldukları kovukta kalmıyor aksine bas bas ben buradayım diye haykırıyorlardı.
-Ölmediysem bu hal nedir şeytan herif ,senin an…..!
Düşüncelerimden yayılan küfürlere engel olamıyordum.Her ne kadar ihtiyara kızgın dahi olsam bu küfürler çok ağırdı ki tamamını buraya yazamıyorum.Nereden öğrendimki ben bunları.
-Nereden öğrendimki bunları ! Benden yayılan utanç hissinin kelime karşılığı bu soru olmuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder